• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
Kut'ul Amare Zaferi (29 Nisan 1916)

KUT’UL AMARE ZAFERİ  (29 NİSAN 1916)

     Birinci Dünya Savaşı boyunca birçok cephede başarılı mücadeleler veren Türk ordusunun Çanakkale’den sonraki en önemli başarısı hiç şüphesiz Kut’ül Amare zaferidir. Bugünlerde 100. yılı idrak edilecek bu zaferin Türk kamuoyu tarafından hakkıyla bilinmediği de bir gerçektir. Yuğun bir sansürün uygulandığı Birinci Dünya Savaşı yıllarında basında en çok haber çıkan ve yorum yapılan olaylar hiç kuşkusuz Türk kuvvetlerinin başarılı olduğu cephelerle ilgiliydi. Bundan dolayı Irak Cephesi’ndeki Kut’ül Amare kuşatması da basının en önemli gündemi olmuş ve 140 gün süren kuşatma sırasında birçok haber ve makale yayımlanmıştır.

    Irak sahip olduğu zengin petrol yataklarından dolayı XIX. yüzyılın sonlarından itibaren sömürgeci devletlerin ilgi odağı hâline gelmiştir. Büyük devletlerin açık rekabet alanı hâline gelen bölgeye yönelik bilimsel araştırma kılıfı altında bölgeye arkeolog ve doğa bilimci ajanların gönderildiği bilinmektedir. İngiltere gerek petrol yataklarının zenginliği açısından, gerekse stratejik bakımdan ve Hindistan ticaret yolunun güvenliği için çok önemli olan Ortadoğu’da ve özellikle Irak ile Basra Körfezi bölgesinde Arapları kendi tarafına çekmeye, nüfuzunu artırmaya ve onları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaya yönelik bir siyaset izlemeye başladı (Kocatürk, 2011, s.1308- 2140). Bundan dolayı İngiltere daha Osmanlı Devleti’nin savaşa girmediği dönemde Irak bölgesini işgal ederek zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmak ve Hindistan’ın güvenliğini sağlamak amacıyla (Burak, 2004, s.123) Basra bölgesine askerî yığınak yapmaya başlamıştı. İngiltere, Rusya ile kara bağlantısı kurmak ve Yakındoğu’daki emperyalist çıkarlarını gerçekleştirmek için 1914 Eylül’ünde Hindistan’da, bir askerî kuvvet hazırlatıp 23 Ekim 1914’te Bahreyn’e göndererek tarafsız olduğu bir dönemde Osmanlı Devleti’ne karşı bakışını ortaya koymuş oluyordu (Earle, 2003, s.261). Enver Paşa diğer cephelerin aksine Trablusgarp’ta olduğu gibi Irak’ta da aşiret kuvvetleri ile savunma yapılabileceğini umduğu için Osmanlı Devleti, Irak Cephesi’ne gereken önemi vermemiş ve burada bulunan bazı birlikleri farklı cephelere kaydırmıştı. Irak Cephesi’ndeki birliklerde sekiz bin civarında asker vardı (Bayur, 1983, s.397). Osmanlı Devleti Irak Cephesi’nde bölgedeki aşiretlerden topladığı kuvvetleri kullanmak istemişse de özellikle Şii kabilelerden beklediği desteği göremediği gibi İngilizler lehine hareket eden kabileler de olmuştu (Türkmen, 2015, s.401). Osmanlı Devleti’nin 29 Ekim 1914’teki Karadeniz Hadisesi sonrası fiilen savaşa girmesiyle birlikte İngiltere, Irak bölgesindeki emperyalist emellerini gerçekleştirmek için harekete geçmiştir. İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne harp ilan etmesini müteakip İngiliz harp gemileri Şattülarap ağzındaki Fav Hisarını ve bataryasını top ateşiyle tahrip etmişler ve bir ufak müfrezeyi karaya çıkararak Fav mevkiini işgal etmişlerdir. Osmanlı Devleti kuvvet oluşturma ile meşgul olurken 14 Kasım 1914’te İngiliz ordusunun taarruzu başlamış ve 14-17 Kasım muharebelerinin kaybedilmesinden sonra Basra’yı müdafaa edemeyeceğini anlayan Türk kuvvetleri 19/20 Kasım gecesi Basra’yı terk etmişlerdir. İngiliz kuvvetleri ancak iki gün sonra Basra halkının haber vermesi sonrasında bir dirençle karşılaşmadan 22 Kasım 1914’te Basra’ya girmiştir (Sabis, 1992, s.215-216). Irak Cephesi’ne Türk yetkililerince gereken önemin verilmemesinden dolayı İngilizlerin neredeyse hiç savaşmadan Basra’yı ele geçirmesi, Irak’taki Türk birliklerinin yetersizliğini ortaya çıkarmış ve İngilizlerin Irak Cephesi’ndeki birliklerini artırarak ileri harekâta başlamalarına neden olmuştur. İngilizlerin kolayca Basra’yı ele geçirmesi üzerine Irak ve Havalisi Kumandanı Cavit Paşa, Harbiye Nezaretine yazı yazarak Irak’tan toplanan askerlerinin cesaret ve metanet göstermemelerinden şikâyetçi olmuş ve bölgeye Türk askeri gönderilmesini istemiştir. Hem bu talepleri karşılamış olmak hem de Basra’nın geri alınmasına bir hazırlık teşkil etmek üzere İstanbul’dan iki itfaiye taburuyla iki makinalı tüfek bölüğü ve 12. Kolordunun 35. Fırkasından bir piyade alayı bölgeye gönderilmiştir. İngilizler ise Basra’nın ele geçirilmesinden sonra ileri harekâtına devam ederek 9 Aralık 1914’te Fırat ve Dicle nehirlerinin birleştiği yer olan Kurna Mevkii’ni işgal ettiler. Kuşatma öncesinde Kurna’daki Arap askerler kaçmış, Türk askerler de esir düşmüştür (Türkmen, 2015, s.393-395). Kurna’nın İngilizlerin eline geçmesi üzerine Enver Paşa, Trablusgarp’taki tecrübelerine güvendiği Kurmay Binbaşı Süleyman Askerî Bey’i, bazı seçme subaylarla birlikte halkı örgütleyip Basra’yı geri alması için bölgeye gönderdi. 17 Aralık’ta Bağdat’a gelen Süleyman Bey 20 Aralık’ta Irak Komutanlığına atanmıştır. İngilizlere yönelik ilk saldırılarında başarılı olamayan Süleyman Bey bölgeye silah takviyesi istemiştir. Bu hazırlıklara karşı İngilizler de şubat ayında Mısır’dan 12. İngiliz Fırkasını Basra’ya göndermişler ve Irak seferî kuvvetlerini bir kolorduya çıkarmışlardır.(Sakin, 2010, s.136-137). Hastalığı dolayısıyla istifa eden General Sir Arthur Brrett’in yerine Irak Komutanlığına General Charles V.F. Townshend atanmıştır (Townshend, 2007, s.64-65). Süleyman Askerî Bey Basra’yı İngilizlerden geri almak için 29 top mevcutlu 9 tabur piyade, 2 bölük süvari birliği ve ilaveten yerel aşiret kuvvetlerinden topladığı 10 bin civarında gönüllü ile hazırlıkların tamamlandığını düşünmekteydi. Süleyman Askerî Bey 11 Nisan 1915‘te Bercisiyye ve Şuaybe’deki müstahkem İngiliz mevzilerine taarruza başlamış; Bercisiyye ve Şuaybe ormanları içinde üç gün süren muharebelerde başarılı olamamış ve ağır kayıplar vererek geri çekilmiştir. Dönüşte intihar eden Süleyman Bey’in yerine Irak ve Havalisi Kumandanlığına Kolordu Kumandanı salahiyetiyle Edirne’deki İkinci Kolordunun Dördüncü Fırkası Kumandanı Albay Nurettin Bey tayin olunmuştur (Sabis, 1992, s.398-399). 19 Mayıs 1915’te Bağdat’a ulaşan Albay Nurettin Bey İngiliz kuvvetlerine karşı yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalıştığı sırada İngilizler de taarruz için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Irak Seferî Kuvvetleri Başkumandanı Sir John Nixon tarafından 10 Mayıs 1915’te General Townshend’e verilen talimatta Türk kuvvetlerinin Kurna’nın kuzeyindeki savunma hatlarından sökülerek ileri harekâta geçilmesi ve Türkler için önemli bir askerî merkez olan Amare’nin alınması emri verilmiştir. Townshend’e göre bataklık bir bölgede yapılacak bu taarruz başarılı olsa bile Kut’un alınması için 140 km bir takip yapılacak olması görevin ne kadar zor olduğunu gösteriyordu (Townshend, 2007, s.82-84). İngiliz istihbaratı Şuaybiye Muharebesi’nden sonra özellikle Şiilerin çoğunlukta oldukları bölgelerde bölge halkının inanç ve mezhep farklılıklarını kullanarak psikolojik harp çerçevesinde, ayaklanmalar çıkarıp hükümet dairelerini işgal ettirerek Irak’taki devlet otoritesini sarsmaya çalışmıştır. Nitekim Osmanlı Devleti’ne karşı bölgedeki ilk ayaklanmalar Necef ve Kerbela‘da gerçekleşmiştir (Birinci Dünya Harbi, 1979, s.284-285). İngilizlerin Şii halka yüklü miktarda para dağıtarak başlattığı ayaklanmalar Türk askerî harekâtını olumsuz etkilemiştir. Osmanlı kuvvetleri artırılmaya çalışılırken bölgedeki aşiretlerin İngilizlerle iş birliği yapması ise oldukça düşündürücüydü. Türk birlikleri, Kurna’nın kuzeyinden başlayan İngiliz ilerleyişi karşısında tutunamayarak Rot Muharebelerinden sonra geri çekildi. İngilizler endişelerine rağmen fazla bir direnişle karşılaşmadan Amare’yi ele geçirmişlerdi. Amare’nin işgalinden sonra Türk birliklerinin Nasıriye bölgesindeki savaşlarda yıprandığını gören Nurettin Paşa, İngilizlerin Kut’ül Amare’yi çembere alarak Türk birliklerini kuşatıp imha etme planını suya düşürmüş ve şehri, İngilizlere sezdirmeden iki gün önce boşaltmıştır. İngilizler 29 Eylül 1915 günü Kut’ül Amare’yi ele geçirmişlerdir. Nurettin Paşa’nın taktik icabı geri çekilmesi üzerine Türk birliklerini tamamen imha için takibe başlayan General Townshend, Bağdat’a 80 km yaklaşmıştır. Bundan sonra nihai hedef olarak Bağdat’ı gören Townshend, birliklerinin yıpranmasından dolayı bir süre işgal edilen mıntıkanın kuvvetlendirilmesini istemiştir (Türkmen, 2015, s.400-404). ’den gönderilen birliklerle takviye edildi. Irak Umum Komutanlığının kuvveti; 4 piyade tümeni, 1 süvari tugayı, 2 aşiret tugayına çıkmıştı. 38. Tümen yeniden kurularak Bağdat’ın savunulması için hazırlıklara başlanmıştı (Sakin, 2010, s.145-149). İngilizler; Müslümanlar üzerinde meydana getireceği etki açısından Bağdat’ın ele geçirilmesine son derece önem veriyorlardı. Townshend komutasındaki İngiliz birliklerinin 22 Kasım 1915’te taarruza geçmesiyle başlayan Selman-ı Pak Muharebelerinde Türk savunması karşısında başarılı olamayan İngilizler ağır kayıplar vermişlerdir. Halil Paşa’nın İngilizlerin zor durumda olduğunu fark etmesiyle başlayan Türk taarruzu karşısında çekilmek zorunda kalan İngilizler’i bir haftada 150 kilometre geri çekilerek Kut Kalesi’ne sığındılar.2 Türk kuvvetlerinin bir kısmı Kut’un takriben 55-60 kilometre doğusundaki Şeyh Said mevkiine gelerek Townshend’a bağlı birliklerin diğer İngiliz birlikleri ile bağlantısını kesmiştir. Böylece 5 Aralık 1915’ten itibaren Türk kuvvetlerinin Kut kuşatması başlamıştır. Aslında 2 Aralık 1915 tarihli Osmanlı Genelkurmayı’nın resmi tebliğinden anlaşıldığına göre Türk ordusu İngilizlerin Kut kasabası ile Kut Kalesi arasındaki bağlantısını kesmişler ve yardıma gelen bir gemiyi de ele geçirmişlerdi. Bu bilgiler artık Kut Kalesi’nin Türk ordusu tarafından kuşatılmaya başlandığı anlamına geliyordu.

    Selman-ı Pak Muharebelerinden sonra geri çekilmeye başlayan Townshend kuvvetlerinin - düşmanlardan kaçırılması pek kolay olan harp gemilerini bile Türklere kaptırdığını düşünürsek- İngilizlerin uğradıkları mağlubiyetin ne kadar ağır olduğu anlaşılmaktaydı. Bağdat önünde bozulan General Townshend’ın ordusu Kut’ül Amare’ye kadar geri çekildikten sonra kendisini adım adım takip eden Türk ordusunun elinden kurtulamayacağını anlayarak daha ziyade gerilemedi ve kendisini kurtaracak yardım kuvvetlerinin gelmesini beklemek için uzun zamandan beri tahkim edilmekte olan, Kut’ül Amare’ye kapandı. Selam-ı Pak’ta kendisinden üç kat büyük İngiliz ordusunu yenen Türk kuvvetleri ne kadar övünse azdır.

     Selman-ı Pak Muharebelerini kazanan Bağdat Valisi ve Umumi Irak Kumandanı Mirliva Nurettin Bey de bu takipten sonra birden kamuoyunun gündemine oturmuş ve kendisinin fotoğrafları ile öz geçmişi gazetelerde sıkça yer almaya başlamıştır.6 Türk Genelkurmayı tarafından Selman-ı Pak Muharebesi’nden sonra Irak ve Havalisi Komutanlığı yeni bir düzenlemeye tabi tutularak Kafkas Cephesi’nden tümenlerin katılımıyla 18. ve 13. Kolordulardan oluşan VI. Ordu kurulmuştur. Ordu komutanlığına Almanların da isteği ile Colmar Von der Goltz Paşa atanmıştır. İran üzerine bir sefer düzenleyerek Hindistan’da İngilizleri rahatsız etmeye yönelik planlar dâhilinde atanan Goltz Paşa 16 Kasım 1915’te Musul’a gelerek göreve başlamıştır. Kut kuşatmasını başlatan Albay Nurettin Bey, Goltz Paşa ile anlaşamayınca yerine atanan Halil (Kut) Bey 13 Ocak 1916’da komutanlığı devralarak kuşatmayı devam ettirdi. Fakat bu sırada rahatsızlanan Goltz Paşa 18-19 Nisan 1916 gecesi Bağdat’ta 72 yaşında tifüsten ölmüştür. Bu sırada rütbesi Tuğgeneralliğe yükseltilen Kurmay Albay Halil Bey, VI. Ordu Komutanlığına atanmıştır (Türkmen, 2015, s.410-417)

     5 Aralık 1915 tarihinde başlayan Kut’ül Amare’deki Türk kuşatmasından dolayı Irak Cephesi haberleri Çanakkale Cephesi haberleri ile birlikte Türk basınında merakla takip edilmeye başlanmıştır. Uzun bir geri çekilmeden sonra Kut Kalesi’ne sığınan General Townshend’in aralık ayında Kut Kalesi’ndeki kuşatmayı yarmaya yönelik teşebbüsleri başarısızlıkla sonuçlandı. Townshend’ın kurtarılmasının zor olduğunu gören İngiliz Savunma Bakanlığı, Irak Cephesi sevk ve idaresini Hindistan hükümetinden alarak bizzat üstlendi.7 Irak Orduları Komutanlığına atanan General Aylmer, Kut Kalesi’nde sıkışan Townshend’ı kurtarmak için Aralık 1915’ten itibaren faaliyetlere başladı (Birinci Dünya Harbi, 1979, s.494-496). General ocak ve şubat ayında büyük kayıplar verdiği saldırılarda biraz ilerlese de Türk kuvvetleri tarafından Felâhiye’de durduruldu. Kut kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetleri kendi prestijleri adına tüm mesailerini Townshend’ı kurtarmaya adamışlardı. Ocak 1916 sonlarında Şeyh Said mevkiinde İngilizlerin Türk kuvvetlerince geri püskürtülmesi kuşatmanın devam edeceğinin habercisiydi.8 Kut Kalesi, Fırat Nehri’nin kıvrım yaparak yarımada oluşturduğu bir yerde kurulmuştu. İngilizler Irak Cephesi’nde ikmal yolu olarak nehir yolunu kullanmaktaydı. Gerçekten de İngilizler nehir gemileri ile Irak Cephesi’nde rahat ikmal malzemesi sağlamakta ve Irak içlerindeki orduyu rahat destekleyebilmekteydi. Bundan dolayı Kut kuşatması sırasında Türk basınında sürekli Fırat ve Dicle nehirlerini gösteren krokili Irak Cephesi haberleri sürekli çıkmaktaydı.9 Bu haberlerin en önemli konusu İngilizlerin Kut kuşatmasını yarmak için nehir yoluyla yapacakları nakliye işlerine yönelik olarak Türk kuvvetlerinin verdiği mücadeleydi. Kut’a yardım konusunda ısrarcı olan İngilizlerin Irak’a getirdikleri yeni kuvvetleri, nehirlere özel yapılmış savaş gemilerinin top atışı desteğinde Şeyh Said ve Felahiye’nin batısına kadar gelebilmekte ve genellikle Türk ordusunun şiddetli saldırısıyla geri çekilmek zorunda kalmaktaydı.  Bu durum Townshend’e karadan yardım gelmesinin zor olduğunu göstermekteydi. Şubat ayına gelindiğinde Fırat sahilinde de harekete geçen İngiliz kuvvetleri Kurna ve Nasıriye arasında Türk kuvvetlerinin baskınıyla geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Townshend’i kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleriyle Türk kuvvetleri arasında en önemli mücadeleler Felahiye’de yaşanmaktaydı. Felahiye mücadelelerinde tüm imkânlara sahip İngiliz kuvvetleri Türk birlikleri karşısında ağır zayiat vererek geri çekilmek zorunda kalıyorlardı. Türk kuvvetleri tarafından İngiliz saldırılarının her seferinde püskürtülmesi Townshend’ın 16 bin kişilik ordusuyla teslim olmaya biraz daha yaklaştığını gösteriyordu. İngilizler 23-27 Mart 1916 tarihlerindeki taarruzlarında Felâhiye’de 7 bin kayıp verdiler. Nisan ayına gelindiğinde Kut Kalesi’nde gıda sıkıntısı başladı. 4-6 Nisan tarihlerinde Dicle’nin sağ tarafından yapılan taarruzlarda da İngilizler büyük kayıplar verdiler. 14 makinalı tüfek Türk kuvvetlerinin eline geçti. İngilizler 8-9 Nisan’da Dicle Nehri’nin sol sahilinden saldırmışsa da 3 bin kayıp vererek geri çekildiler. İngilizlerin Felahiye’deki mücadelelerde büyük kayıplar vermelerine rağmen Townshend’a yardım konusunda ısrarcı olmaları Kut’un düşmesinin İngilizler açısından çok ciddi sıkıntılara yol açacağını gösteriyordu. İngilizler Townshend’i kurtarmayı itibar meselesi yapmışlardı. Kut Kalesi’nin düşmesi bir İngiliz tümeninin düşmesi demekti. Bu uzun yıllardır İngilizlerin yaşamadığı bir askerî yenilgi demekti. İngilizlerin Felâhiye’de yenilerek geri çekilmeleri Kut’ta kuşatma altındaki Townshend’a yardım ulaştırılması ihtimalini neredeyse yok etmişti. Townshend’ın bundan sonra Kut’ta kaderini beklemeye başladığı düşünülüyordu. Kut’ül Amare’deki İngiliz ordusunu kurtarma vazifesi ile gelen General Aylmer komutasındaki yardım kuvvetleri, haftalarca uğraşmasına rağmen geri çekilmek zorunda kaldılar. Artık General Aylmer ordusundan da bir ümit kalmadığına göre yeni bir yardım kuvveti gelinceye kadar Townshend’in dayanabilmesi ihtimali çok düşük görülüyordu. Türklerin tüm imkânsızlıklara rağmen hem kuşatma yapması hem de yardım kuvvetlerini durdurması, “Zafer maddi kuvvetlerden ziyade manevi kuvvetler ile kazanılıyor.” sözünü doğruluyordu. Türk gazeteleri bu tarihlerde zaferden emin olarak bahsediyordu. Kut kuşatmasıyla ilgili sadece Türk basınında değil Avrupa basınında da sık sık haberler çıkmaktaydı. Özellikle İngiliz basınında Kut’taki ordunun sağlık imkânları açısından çok kötü olması eleştirilmekteydi. Kut’ta sadece üç doktor bulunması ve sağlık malzemesi yetersizliği en önemli sorundu. İngiliz hükümeti Irak’taki bu durumun sorumlusu olarak Hindistan hükümetini gösterse de kendisi sorumluluktan kurtulamazdı. Kuşatma altındaki İngiliz ordusu açısından şartlar sürekli kötüye gitmekteydi. Mart 1916 sonuna kadar Kut’taki İngiliz kuvvetleri Dicle yoluyla gelen gemiler sayesinde kısıtlı da olsa mühimmat ve erzak alabiliyordu. Fakat Townshend’i kurtarmak için ilerlemeye çalışan General Aylmer komutasındaki birlikler Türkler tarafından muhasara edilince İngiliz ordusu Dicle nehrinden istifade edememeye başlamıştır. İkmalin durmasından dolayı Kut’taki gıda ve mühimmat eksikliği ise İngiliz ordusunun sonunu hazırlamaktaydı. Gazetelerin Hollanda basınına dayanarak verdiği bir haberde Irak’taki İngiliz Kumandanı General Aylmer, İngiltere Harbiye nezaretine gönderdiği bir telgrafnamede General Townshend’ın karargâhına ulaşılması ümidinin kalmadığını bildirdiği belirtiliyordu. İngiliz ordusu keşif uçuşlarından da durumun vahametini anlamaktaydı. General Townshend da General Aylmer’e gönderdiği haberle birkaç hafta içinde kuşatmayı yarma teşebbüsünde bulunmaya veya teslim olmaya mecbur olacağını bildirmiş ve nasıl hareket edeceği hakkında talimat istemiştir. İngiliz ordusunun faaliyetlerine bakılırsa kuşatmayı yarmak yerine yardım için yeni hareket planlaması yapılacağı anlaşılmaktaydı. Fakat General Townshend’in elinde kalan mühimmat ve gıda miktarının az olduğu ve sıhhi şartların kötü olduğu düşünülürse General Townshend’ın yakın zamanda teslim olmaya mecbur olacağı yönünde bir beklenti vardı. İngiliz kuvvetlerinin Townshend’a yardım götürmek amacıyla General Aylmer komutasında yaptığı başarısız taarruzlarda beş ile sekiz bin kişi arasında zayiat vermesi üzerine General Aylmer Irak Cephesi komutanlığı görevinden alındı. Aylmer’in İngiliz Seferî Kuvvetleri Komutanlığı görevinden alınması İngilizlerin Irak Cephesi’ndeki hezimetinin büyüklüğünü göstermekteydi. Bu gelişmelerden sonra göreve General Frederick Gorringe getirilmişse de o da bütün çabalarına rağmen kuşatma altındaki Kut’a yardıma gidememiştir23 (Birinci Dünya Harbi, 1979, s.704). Türk basınında çıkan Almanya kaynaklı haberlere göre dört ay Ku’tül Amare’de esir durumda olan General Townshend’ın durumu Avrupa basınında da sık sık gündem olmaktaydı. Özellikle İngiliz kamuoyu endişeli bir şekilde gelişmeleri yakından takip etmekteydi. Generali kurtarmak için yapılan tüm çabalar boşa gidiyordu. İngilizlerin Irak Cephesi’nde aldıkları mağlubiyetler resmî tebliğlerinde Irak Cephesi’nden bahsedilmemesine neden olmaktaydı. 25 Nisan ayına gelindiğinde General Townshend’e kara yoluyla yardım götürme ümidini yitiren İngilizler, Dicle'deki üslerinden kalkan deniz uçakları ile tarihte bilinen ilk havadan ikmal denemesini gerçekleştirerek uçaklarla Kut’a un çuvalı atmaya çalışıyorlardı. Un çuvallarının birçoğu Türk karargâh çadırlarının yanına düşmüştü. Bu arada Irak Cephesi’nde İngilizlerin keşif ve malzeme sevkiyatı için kullandığı uçaklardan dört tanesi Türk ordusu tarafından düşürüldü27 (Sabis, 1992, s.166). 21 Nisan 1916 tarihli resmî tebliğlerden Kut’ül Amare’de mahsur kalan Townshend ordusunu kurtarmak için Dicle Nehri’nin her iki sahilinde İngiliz ordusunun bütün kuvvetiyle ilerlemeye çalıştığı fakat ilerleyemediği anlaşılmaktaydı. Bu da Townshend ordusunun durumunun günden güne kötüleştiği anlamına gelmekteydi. Hatta Kut kasabası ahalisinin bir kısmının Dicle’yi yüzerek Türk tarafına iltica etmesi Kut Kalesi’nde durumun iyice kötüleştiğini göstermekteydi. Kara birlikleri ile Türk kuşatmasını yarma noktasında ümitlerini yitiren İngiliz ordusu teknik imkânlarının iyi olmasını kullanarak Townshend’e yardım etmeye çalışmaktaydı. 25 Nisan 1916 gecesi bir İngiliz vapuruna, Felahiye istikametinden Kut’ül Amare’ye doğru geçerken, Türk birlikleri tarafından el konuldu. Vapurda değişik askerî malzeme ve erzak ile birkaç makineli tüfek bulunmuştu. Basında çıkan Amsterdam merkezli telgraf haberleri de bu gelişmeyi doğrulayarak İngilizlerin teslimden önce son kez Kut’ül Amare’ye erzak dolu bir vapur göndermeye teşebbüs ettiği bildirilmekteydi. İngiliz keşif uçakları da yardım vapurunun Kut’ül Amare’nin 4 mil doğusunda Türkler tarafından ele geçirildiğini tespit etmişti. Türk yetkililer İngilizlerden ele geçirdikleri erzak ve silah yüklü bu vapura “Kendi Gelen” ismini vermişlerdi. (Sabis, 1992, s.169). İngiliz gazetelerinde de nisan ayı içerisinde İngiliz ordusunun yaptığı taarruzların başarılı olmadığına dair haberler çıkmaktaydı. Bu, Kut’un kaybedilmesine kamuoyunun yavaş yavaş alıştırılması anlamına geliyordu. İngiliz Genelkurmayı da yayınladığı resmî tebliğlerle yardıma giden birliklerin Türk kuvvetleri tarafından durdurulduğunu itiraf ediyordu. Türk basınında Almanya kaynaklı çıkan haberle göre, İngiliz gazeteleri 130 günlük kuşatma sonrasında Kut’taki İngiliz birliklerinin durumunun artık günden güne kötüye gittiğini yazıyordu. İngiliz basını Kut kuşatması sırasında General Townshend’la ilgili haberler yaparak onu “Irak Kahramanı” olarak lanse etmekteydi. İngiliz Kralı da kuşatma sırasında General Townshend’a tebrik telgrafı gönderdi. Townshend’ın gönderdiği cevabi telgraf İngiliz parlamentosunda okundu. Tüm bu çabalar İngiliz kamuoyunu yanıltmaya yönelik girişimlerdi. Nisan ayı sonlarına gelindiğinde generali kurtarmak için yapılan teşebbüsler çerçevesinde gönderilen İngiliz kurtarma birliklerinin de çabaları yetersiz kalmıştı. Artık Townshend’ın emrindeki birliklerin cephane ve erzak eksikliği de herkes tarafından gündeme getiriliyordu. Generalin daha fazla dayanamayıp teslim olacağı tahminleri yapılıyordu. Tarafsız ülkelerin gazeteleri de generalin her an teslim olabileceğini yazıyordu. Kut kuşatması sırasında Alman komutan Goltz Paşa’nın vefatı basında geniş yer bulmuş ve Türk kamuoyu üzüntülerini dile getirmiştir. Almanların da bu zaferi sahiplenmesinde önemli bir generallerini bu cephede kaybetmelerinin etkisi olduğu muhakkaktı. 

  
1654 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam270
Toplam Ziyaret1042687
Saat