• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
Stalin

JOSEPH STALIN

(1879-1953)

 

Asıl adı Iosif Vissarionovich Dzugashvili olan Stalin, uzun yıllar boyu Sovyetler Birliğinin diktatörüydü. Kafkasya'da; Gürcistan'ın Gori kasabasında 1879 yılında doğdu. Ana dili, sonradan öğrendiği ve hep duyulur bir Gürcü aksanıyla konuştuğu Rusça'ya hiç benzemeyen Gürcüceydi.

Stalin yoksulluk içinde büyüdü. Çok içen ve oğlunu acımasızca döven ayakkabı tamircisi babası, Iosif on bir yaşındayken öldü. Gençlik çağlarında Gori'de bir kilise okuluna devam etti; ergenlik döneminde Tiflis'te bir teoloji seminerine katıldıysa da, 1899 yılında yıkıcı fikirler yaydığı gerekçesiyle buradan ihraç edildi. Marksist yeraltı hareketine katıldı ve 1903'te parti bölündüğünde, Bolşevik kanadında yer aldı. 1917'ye uzanan yıllarda etkin bir parti üyesiydi ve en az altı kere tutuklanmışta. (Ancak aldığı cezalar genellikle hafifti ve birçok defa kaçmayı başardığı da düşünüldüğünde, o dönemde bir süre çift taraflı ajanlık yapmış olması muhtemeldir.) Kendisine oldukça yakışan "Stalin" (çelik adam) takma adını alması bu döneme rastlar.

Stalin aslında 1917'deki Komünist devriminde Önemli bir rol oynamadı. Ancak sonra gelen iki yıl boyunca çok etkindi ve 1922 yılında Komünist Parti Genel Sekreteri oldu. Bu konum O7nun parti yönetiminde büyük nüfuz sahibi olmasını sağladı ve Lenin'in ölümünden sonra ortaya çıkan erk kavgasında gösterdiği başarının belli başlı etkeni oldu.

Lenin'in kendisine Leon Troçki'yi halef seçmiş olduğu aşikardır. Hatta siyasi vasiyetinde Stalin'in fazlasıyla katı olduğunu ve Genel Sekreterlik görevinden alınması gerektiğini bile ifade etmişti. Ancak, Lenin'in 1924 yılının başlarında ölümünden sonra Stalin, bu vasiyeti hasıraltı ettirmeyi başardı. Dahası, Politbüro'nun önemli iki üyesi Lev Kamenev ve Grigori Zinoviev ile güçbirliği yaparak bir "troyka" ya da triumvirlik oluşturdu. Onlarla birlikte Troçki ve yandaşlarını yenilgiye uğratmayı başardı. Parti içi mücadele konusunda bir deha olan Stalin daha sonra oklarını Zinoviev ve Kamenev7e çevirerek onları da yenilgiye uğrattı. Erk savaşında "sol kanat muhalefeti77 (yani; Troçki, Kamenev, Zinoviev ve yandaşlarını) yenen Stalin, bu kişilerin öne sürdüğü belli başlı siyasi düşüncelerden bazılarını kendisine mal etti. Üzerinden fazla zaman geçmeden de Komünist partinin sağ kanadındaki liderlere-es-ki müttefiklerine yönelerek onları da yendi. 19307lara gelindiğinde Sovyetler Birliği'nin tek diktatörü olmuştu.

Stalin bu güçlü konumdayken, 1934 yılında bir dizi kökten siyasi tasfiye hareketine girişti. Bu tasfiyeleri başlatan görünürdeki sebep, Stalin'in danışmanlarından olan yüksek rütbeli bir Komünist Partisi üyesinin; Sergei Kirov'un 1 Aralık 1934'te suikast sonucu öldürülmesiydi. Ancak; Kirov'un öldürülmesini, kısmen O'ndan kurtulmak için, ama daha çok da yapılacak siyasi tasfiyelere kılıf hazırlamak amacıyla, bizzat Stalin'in emretmiş olması muhtemel görünmektedir.

Bu başlangıcı izleyen birkaç yıl içinde 1917'devriminde Lenin ile çalışmış olan Komünist Parti liderlerinin büyük bir bölümü Stalin tarafından vatana ihanetle suçlanarak, idam edildi. Çoğu halk mahkemelerinde suçlarını itiraf ettiler. Bu, Thomas Jefferson'un başkanlık makamındayken, Bağımsızlık Bildirgesi ve Anayasa'nın altında imzası bulunanları tutuklatıp vatana ihanetle suçlaması ve halk mahkemelerinde "suçlarını itiraf ettikten" sonra idam ettirmesi gibi bir şeydi. 1938 yılında, önceki tasfiyeleri yöneten Genrikh Yagoda da yargılandı, vatana ihanet suçunu itiraf etti ve gerektiği şekilde, idam edildi. Arkasından aynı makama getirilen Nicolai Nezhov da benzer yolla tasfiye edildi.

1930'ların ortalarında gelişen tasfiye hareketi Komünist parti ve Sovyet ordusuna kadar yayıldı. Hareketler komünizm aleyhtarlarına ya da karşı devrimcilere değil, (Bunların çoğu Lenin döneminde sindirilmişti.) daha çok Komünist Partinin kendisine yöne-llikti. Stalin Komünistleri öldürmekte Çarlık Rusyası polislerinden kat kat başarılıydı. Örneğin 1934,teki Parti kongresinde seçimle iş başına gelmiş olan Merkez komitesi üyelerinin üçte ikisinden fazlası daha sonra tasfiye hareketleri sonucu öldürülmüştü. Bundan [da anlaşılıyor ki, Stalin'in ana hedefi ülkede herhangi bir bağımsız erk oluşumunu yasak hale getirmekti.

Stalin'in gizli polisi acımasızca kullanışı, keyfi tutuklama ve [idam kararları, hükümranlığına en ufak bir eleştiride bulunanları bile hapse ve çalışma kamplarına göndermesi toplumu korkutarak zaman içinde sindirmeyi başardı. 1930'ların sonlarında, toplum hayatına her yönüyle müdahale eden ve kişisel özgürlüklerin olmadığı bir devlet yapısı kurarak, modem zamanların belki de en totaliter diktatörlüğünü yarattı.

Stalin'in geliştirdiği ekonomik politikalar arasında tarımın kolektif hale getirilmesi de vardı. Bu politika toprakla uğraşanlar arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmış ve direnişle karşılaşmıştı. Ancak 1930'ların başlarında milyonlarca toprak çalışanı ya öldürüldü ya da açlıktan ölmeye mahkum edildi ve politika sonunda geçerlilik kazandı.

Bu başlangıcı izleyen birkaç yıl içinde 1917'devriminde Lenin ile çalışmış olan Komünist Parti liderlerinin büyük bir bölümü Stalin tarafından vatana ihanetle suçlanarak, idam edildi. Çoğu halk mahkemelerinde suçlarını itiraf ettiler. Bu, Thomas Jefferson'un başkanlık makamındayken, Bağımsızlık Bildirgesi ve Anayasa'nın altında imzası bulunanları tutuklatıp vatana ihanetle suçlaması ve halk mahkemelerinde "suçlarını itiraf ettikten" sonra idam ettirmesi gibi bir şeydi. 1938 yılında, önceki tasfiyeleri yöneten Genrikh Yagoda da yargılandı, vatana ihanet suçunu itiraf etti ve gerektiği şekilde, idam edildi. Arkasından aynı makama getirilen Nicolai Nezhov da benzer yolla tasfiye edildi.

1930'ların ortalarında gelişen tasfiye hareketi Komünist parti ve Sovyet ordusuna kadar yayıldı. Hareketler komünizm aleyhtarlarına ya da karşı devrimcilere değil, (Bunların çoğu Lenin döneminde sindirilmişti.) daha çok Komünist Partinin kendisine yönelikti. Stalin Komünistleri öldürmekte Çarlık Rusyası polislerinden kat kat başarılıydı. Örneğin 1934'teki Parti kongresinde seçimle iş başına gelmiş olan Merkez komitesi üyelerinin üçte ikisinden fazlası daha sonra tasfiye hareketleri sonucu öldürülmüştü. Bundan da anlaşılıyor ki, Stalin'in ana hedefi ülkede herhangi bir bağımsız erk oluşumunu yasak hale getirmekti.

Stalin'in gizli polisi acımasızca kullanışı, keyfi tutuklama ve idam kararlan, hükümranlığına en ufak bir eleştiride bulunanları bile hapse ve çalışma kamplarına göndermesi toplumu korkutarak zaman içinde sindirmeyi başardı. 1930'ların sonlarında, toplum hayatına her yönüyle müdahale eden ve kişisel özgürlüklerin olmadığı bir devlet yapısı kurarak, modem zamanların belki de en totaliter diktatörlüğünü yarattı.

Stalin'in geliştirdiği ekonomik politikalar arasında tarımın kolektif hale getirilmesi de vardı. Bu politika toprakla uğraşanlar arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmış ve direnişle karşılaşmıştı. Ancak 1930'ların başlarında milyonlarca toprak çalışanı ya öldürüldü ya da açlıktan ölmeye mahkum edildi ve politika sonunda geçerlilik kazandı.

Stalin'in dayattığı bir diğer politika da Sovyetler Birliği'nin hızla sanayileşmesiydi. Bu hedefe, Sovyetler Birliği dışında birçok ülke tarafından taklit edilen bir dizi "beş yıllık" planla kısmen ulaşıldı. İyi işlemeyen çeşitli yönlerine rağmen Stalin'in endüstrileşme programı kısa vadede bir başarıydı. İkinci dünya savaşı sırasında verdiği muazzam maddi kayıplara karşın Sovyetler Birliği bu savaştan dünyanın ikinci büyük sınai gücü olarak çıktı. (Uzun vadede ise Stalin'in geliştirdiği tarımsal ve endüstriyel politikalar Sovyet ekonomisini ağır zarara uğrattı.)

Ağustos 1939'da Hitler ve Stalin meşhur saldırmazlık paktlarını imzaladılar. İki hafta içinde Polonya'yı Hitler batıdan işgal etti, birkaç hafta sonra da Sovyetler Birliği doğudan başlattığı istila ile ülkenin doğu yarısını zapt etti. O yıl içinde Sovyetler Birliği bağımsız Letonya, Litvanya ve Estonya devletlerini silahlı işgalle tehdit etti. Bu ülkelerin her üçü de savaşmadan teslim oldular ve zaman içinde S.S.C.B. tarafından ilhak edildiler. Benzer şekilde Romanya' nın da bir bölümü güç kullanma tehdidiyle ilhak edildi. Finlandiya tehditlere boyun eğmeyi reddetti ancak, Rus işgali Fin topraklarının zapt edilmesiyle sonuçlandı. İlhaklar için gösterilen bahane, Sovyetler Birliği'nin bu topraklara Nazi Almanya'nın olası bir saldırısına karşı savunma yapabilmek için gereksinimi olduğuydu. Ancak savaş Almanya'nın kesin yenilgisiyle sonuçlanmasından sonra da Stalin işgal edilen topraklar üzerinde kurduğu denetimden vazgeçmeye yanaşmadı.

I. Dünya savaşının sonunda Sovyet orduları doğu Avrupa'nın büyük bölümünü işgal etmişlerdi. Stalin bölgede Sovyetler Birliği'nin uşağı olacak komünist devletler kurmak için fırsatı değerlendirdi. Yugoslavya'da da bir Marksist devlet ortaya çıktı ancak bu ülkede Rus askerleri bulunmadığından Yugoslavya, Rus uydusu olmadı. Doğu Avrupa'daki diğer komünist ülkelerin Yugoslavya'yı örnek almalarını engellemek için Stalin doğu Avrupa'nın uydu devletlerinde tasfiye hareketlerine başladı. Soğuk savaşın başlangıcı savaşın hemen bitimindeki döneme rastlar. Bazı insanların bu konuda suçu batılı liderlerin üzerine atmaya çalışmalarına karşın; soğuk savaşın esas nedeninin Stalin'in genişlemeci politikası ve komünist sistemi -ve Sovyet egemenliğini- dünyaya yaymak için duyduğu karşı konulmaz istek olduğu son derece açıktır.

Ocak 1953'te Sovyet hükümeti, bir grup doktorun yüksek rütbeli devlet adamlarım öldürmek üzere bir komplo hazırlamış olmaları nedeniyle tutuklandıklarını ilan etti. Bu da Stalin'in planladığı tasfiye hareketlerinden biri gibi görünüyordu. Ancak, yetmiş üç yaşındaki diktatör 5 Mart 1953'te Moskova’daki Kremlin sarayında öldü. Bedeni mumyalanarak saygı geçişi için Lenin'in Kızıl Meydandaki mozolesine, O'nun mumyasının yanma kondu. Ancak sonraki yıllarda Stalin'in itibarında keskin bir düşüş oldu; bugün ise bir zamanlar yönettiği topraklarda genelde bir tiran kabul edilip nefret uyandırmaktadır.

Stalin'in aile hayatı pek başarılı sayılmazdı. 1904'te evlendi ama karısı üç yıl sonra veremden öldü. Tek çocukları Jacob II. Dünya savaşında Almanlara esir düştü. Almanlar O'nu kendi esirleriyle değiş tokuş yapmayı önerdilerse de Stalin bu teklifi geri çevirdi ve Jacob bir Alman esir kampında öldü. 1919'da Stalin ikinci defa evlendi. İkinci karısı 1932'de, resmi kaynaklara bakılırsa, intihar etti. Ama O'nu Stalin'in öldürdüğü ya da öldürttüğü söylentileri de vardır. İkinci evlilikten iki çocuğu vardı. Oğlu Sovyet hava kuvvetlerinde subaydı, alkolik oldu. 1962'de öldü. Stalin'in kızı Svetlana Sovyetler Birliği'nden ayrılarak 1967'de Birleşik Devletler vatandaşı oldu.

Stalin'in kişiliğinin en belirgin özelliği tam anlamıyla merhametsiz olmasıydı. Duyarlılık veya acıma duygusu sanki yakınına bile uğramamıştı. Aynı zamanda neredeyse paranoyaklık derecesinde kuşkucuydu. Tüm bunlara karşın son derece de yetenekli bir adamdı: Enerjik, kararlı, zekiydi; kolay kolay rastlanamayacak kadar güçlü bir belleğe sahipti.

Stalin, Sovyetler Birliği'nin yaklaşık çeyrek yüzyıllık diktatörü olarak birçok hayat üzerinde büyük etki yapmıştır. Hatta, bir diktatörün kendi kuşağı üzerindeki etkisinin denetim altında bulundurduğu insan sayısı, bireysel olarak sağladığı hakimiyet ve iktidarda kaldığı süre ile orantılı olduğuna inanılırsa; Stalin belki de tarihin en önde gelen diktatörüdür. Yaşadığı süre içinde milyonlarca insanı ya ölüme, ya -zorla- çalışma kamplarına göndermiş ya da açlıktan ölmelerini sağlamıştı. (Yaptığı tasfiye hareketleri sonucunda kaç kişinin öldüğünün tam olarak bilinmesi mümkün değildir; ama, otuz milyon civarında olduğu sanılıyor.)

Dolayısıyla, Stalin'in kısa vadeli etkisinin ucu bucağı olmadığı kuşkusuzdur. Ancak çağdaşı (ve sürekli karşılaştırıldığı) Adolf Hitler gibi O'nun da kalıcı etkisinin ne kadar büyük olduğu belli değildir.

Stalin yaşadığı süre içinde Sovyetler Birliği'nin sınırlarını genişletti, doğu Avrupa'da bir uydu imparatorluk kurdu ve S.S.C.B.'ni, yer kürenin her yanında etkili olan büyük bir güç haline getirdi. Fakat geçtiğimiz birkaç yıl içinde doğu Avrupa'daki dayatmacı Sovyet İmparatorluğu ufalandı ve Sovyetler Birliği'nin kendisi de dağılarak on beş bağımsız devlete bölündü.

Stalin'in sağlığında S.S.C.B. kocaman bir polis devletiydi. Ancak gizli polisin dehşet uyandıran pençesi Stalin'in ölümünden sonra zaman içinde gevşedi. Günümüzde Ruslar ülkelerinin tarihinde hiç olmadığı kadar bireysel özgürlüğe sahip olmuştur.

Stalin'in ekonomik programı Marx ve Lenin'in fikirlerinden türetilmişti. Ama, bu politikayı önerenin Marx, uygulamaya başlayanın da Lenin olmasına karışım; Sovyetler Birliği içinde özel çiftlikleri ve özel sektör işletmelerini büyük ölçüde yok etmeyi başaran aslında Stalindi. Ancak bu siyasanın felaket getirdiği görülmüştür ve uygulanmasından artık tamamen vazgeçilmektedir.

Her şeye rağmen, yukarıda anlatılanların Stalin'in genel etkisini olduğundan fazlasıyla az gösterir nitelikte olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Joseph Stalin, yalnızca büyük bir ülkeyi yirmi beş yıl boyunca yöneten iktidar delisi diktatörlerden biri değildi. Soğuk savaşı çıkararak ölümünden sonra bile tüm dünya tarihi üzerinde etkili oldu. Tarihteki hiçbir savaş-II. Dünya savaşı bile-soğuk savaş kadar küresel bir etki yapmamıştır. Etkilenenler sadece S.S.C.B. ve A.B.D. değildi: Dünya üzerindeki her ülke bu mücadelenin siyasi ve ekonomik yönlerinden etkilenmiş ve dünyanın birçok yerinde bu yüzden sıcak savaşlar da çıkmıştır. İki süper güç arasındaki silahlanma yarışı-ki, tarihteki en büyük silahlanma yarışı olmasına karşın mücadelenin sadece bir yönüdür -trilyonlarca dolara mal oldu. En kötüsü belki de, tüm dünyanın yıllarca, uygarlığı tamamen yok edecek bir nükleer soykırım tehdidi altında yaşamış olmasıdır.

Soğuk savaş herkesin nefretini kazandı ve insanların çoğu samimiyetle bitmesini istediler. Fakat on yıllar boyunca, ölmüş ve saygınlığım yitirmiş Stalin yaşamakta olan siyasi kişiliklerin hepsinden daha fazla güç -dünya üzerinde gerçek anlamda onlardan daha fazla etki- sahibiydi. Tarihteki kişilerin belki de hepsinden çok Stalin hakkında "insanların yaptıkları kötülükler onlardan sonra da yaşar" denebilir.

Artık soğuk savaş bitti; Stalin’in zararlı etkisi de sonuna yaklaşıyor olabilir. Stalin’in işlediği suçların bir miktarının O'nun için sahneyi hazırlayan Lenin’in hesabına yazılması gerektiğini de hatırlamalıyız. Yine de Stalin tarihin "titanlarından biriydi: Kısa sürede unutulmayacak zalim bir dahiydi.

 

Kaynak: Michael H. Hart, Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100, Neden Kitap Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.311-317

Yazının pdfsi için tıklayınız.

  
1296 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam323
Toplam Ziyaret1033123
Saat