• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
MEVLANA CELALEDDİNİ RUMİ

MEVLÂNA CELALEDDÎN RÛMÎ

Büyük Türk şair, mutasavvıf, bilgin ve düşünürü Mevlânâ Celâleddin, 30 Eylül 1207 günü şimdi Afganistan Türkistan’nda kalan çağının büyük kültür merkezi Belh şehrinde doğdu. Babası “sultânu’l -ulemâ = bilginlerin sultânı’ diye anılan Bahâeddin Veled, anası Mü’mine Hâtun’dur. Babası, devrinin büyük bilginlerindendi. Anası ise, Harzemşahlar Türk imparatorluk hânedânından bir prensestir. Celâleddin, sonradan Anadolu’ya yerleşip burada ün kazandığı için “Rûmî = Anadolulu” diye anılmıştır. '“Mevlânâ” ise, Arapça’da “efendimiz” demektir.

Babası Bahâeddin Veled, mânevi nüfuzundan çekinen Harzemşahlarla arası açılıp Belh’ten ayrıldığı sırada Mevlânâ Celâleddin, pek küçük bir çocuktu. Babasıyla beraber İran’dan ve Bağdad’dan geçip Hicaz’a geldi. Hac töreninde bulunduktan sonra, Şam yoluyla Türkiye’ye geçtiler.

Türkiye imparatorluğunun büyüklük çağıydı. Tahtta Sultan Alâeddin Keykubâd oturuyordu. Taht şehri Konya’da Bahâeddin Veled, pek büyük saygıyla karşılandı. Bu sıralarda, 1228 yılında Mevlânâ Celâleddin, 21 yaşına erişmişti. Konya’ya gelmeden Anadolu’nun birçok yerini gezmiş, bu arada Karaman şehrinde Semerkandlı Şerefeddin’in kızı Cevher Hâtun’la evlenmişti. Annesi Mü’mine Hâtûn, bu Karaman şehrinde öldü. Babası Bahâeddin Veled de 23 Şubat 1231’de Konya’da vefât etti.

Mevlânâ, babasından ve gittikleri her yerde en büyük bilginlerden son derece mükemmel bir öğrenim ve eğitim gördü. Genç yaşında büyük bir bilgin olarak tanındı. Babasının gördüğü büyük saygı ona da gösterildi. Konya’nın en yüksek dereceli medreselerinde ders vermeye başladı.

Mevlânâ, öğrencilerine bir hocadan çok bir mürşit gibi davranıyor, etrafına topladığı seçkin kişilere pek aydın ufuklar gösteriyor, Türkiye hâkanını ve vezirlerini bile aydınlatmaya çalışıyordu.

1244’te Konya’ya gelen Tebrizli Şemseddin Mehmed adında esrarlı, pek yüksek fikir ve duygulara sahip bir derviş, Mevlânâ’nın hayatını tamamen değiştirdi. Mevlânâ, bu tarihe, yani 37 yaşına kadar ciddî, büyük bir bilgindi, bir fikir adamıydı. Tebrizli Şems’in gelişi, onun duygu âlemini altüst etti, Mevlânâ’yı bir gönül adamı yaptı. O daha çocukken bu dervişle Şam’da kısa müddet görüşmüştü. Bu defa Şems, Mevlânâ’daki dehâ ateşini tamamen tutuşturdu. Büyük bilgin, Şems’ten başka herkesi, dostlarını ve öğrencilerini ihmâl etmeye başladı. Bunlar, Şems’i ölümle tehdit ettiler. Bu durumdan sıkılan Şems, 1246’da Konya’dan gizlice Şam’a kaçtı.

 

Mevlânâ, Şems’le 15 ay süren sohbete doyamamıştı. Onun gitmesiyle perîşân oldu. Bu sonucu beklemeyen müritleri, pişmanlık gösterdiler. Şam’da olduğu haber alınan Şems, Mevlânâ’nın birçok mektubuna cevap vermedi. Fakat Mevlânâ’nm oğlu Sultan Veledin 20 kişilik bir toplulukla Şam’a gidip yalvarması üzerine 1246 yılının sonlarına doğru, 9 aylık bir ayrılıktan sonra Konya’ya döndü. Konya’nın, -hattâ Türkiye’nin en yüksek tabakası, Mevlânâ gibi bir adamın bu kadar saygı gösterdiği Şems’in meclisine devama başladı. Fakat Mevlânâ, artık ders ve vaiz vermiyordu, iç âlemine dalmıştı, öğrencileri ve müritleri, bu durumdan şikâyet etmeye başladılar. Gittikçe şiddetlenen bu memnuniyetsizlik havası karşısında Şems, 1247’de birden esrârengiz şekilde ve bir daha bulunmamak ve haber alınmamak üzere yok oldu.

Bundan sonra bambaşka bir gönül adamı olan Mevlânâ Celâleddin, bütün vaktini şiire ve semâa verdi. Kendini Şems’le aynı varlık hâlinde görmeye, şiirlerinde Şems’in adınnı, kendi adı gibi anmaya başladı.

1254’ten sonra Konyalı bir kuyumcu olan Salâhaddin Zerkûb, Mevlânâ’nın gözde müridi oldu. Bunun kızı Fatma Hâtun’la, Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled evlendi. Salâhaddin ölünce, yerine Türk Ali oğlu Mehmed oğlu Urmiyeli Hüsâmeddin geçti

Mevlânâ, 17 Aralık 1273’te 66 yaşında Konya’da öldü. Hastalığı, yüksek ateş yapan bir karaciğer rahatsızlığıydı. Cenaze töreninde, Hıristiyanlar ve Yahudiler de dahil, bütün Konya halkı bulundu. Türbesini o zamanki Türkiye’nin başbakanı olan Vezir Alemeddin Kayşar, Mimar Tebrizli Bedreddin’e yaptırdı. Daha sonra gelen birçok hükümdar, türbeye ve çevresine birçok bina inşa ettirdiler. Bu arada II. Selim, Mimar Sinan’a 2 minareli Selimiye Camii’ni yaptırdı. Muhteşem sandukası üzerindeki örtü de son defa II. Abdülhamid tarafından yenilendi.

Bu örtü, siyah Kadife üzerine altın telle işlenmiştir. Osmanlı hükümdarları, Doğu Seferlerine

çıkarlarken bu örtünün saçaklarını öperlerdi. Mevlana Türbesi, bugün de dünya ölçüsünde bir ziyaret yeridir.

Mevlânâ, pek kaba sofular dışında,, İslam ve İslâm olmayan bütün insanlık tarafından beğenilmiş bir fikir ve sanat adamıdır. Büyük İngiliz Doğu bilgini Arberry onun için e(dünyanın en büyük şairlerinden biri, eğer en büyüğü değilse...”demektedir. Goethe başta olmak üzere birçok büyük şair arasında Mevlânâ hayranlığı yaygındır. Rembrandt, onun bir tablosunu yapmaktan kendini alamamıştır.

Mevlânâ’nın kişi ve fikir hürriyetine verdiği olağanüstü değer, insanoğlunu âdeta kutsal bir varlık derecesine yükseltir. O, hiç bir doğuş farkı, sonradan edinilmiş hiç bir fark tanımadan, bütün bir insanlığa değer verir. En kötü insanı bile bağışlanmaya ye sevgiye lâyık görür. Tanrı aşkının insanı ne derece yüceltebileceğini terennüm eder. Cihan medeniyetinin yetiştirdiği en büyük dehâlardan biri olan Mevlânâ, İran’ın ve Türklerin en büyük şairlerini, ateşli lirizmiyle etkilemiştir. Pâkistân’ın manevî. kurucusu İkbâl’in düşünce sistemi, geniş ölçüde Mevlânâ’ya dayanır. Onun kurulmasına zemin hazırladığı Mevlevi tarikatı, bir Türk tarikatı olarak, Türk kültürüne ölçülemeyecek derecede büyük hizmette bulunmuş, binlerce şair, bestekar, sanatkâr ve bilgin yetiştirmiştir. Osmanlı hükümdarlarımı çoğu da bu tarikata girmişlerdir.

Mevlânâ soyu hâlâ devam etmektedir. Bu soydan Osmanlı çağında yüzlerce devlet adamı ve sanatkâr yetiştirmiştir. Mevlânâ’da Türklük sevgisi çok kuvvetlidir. Türk kavmini övmekten hoşlanır. XIII. yüzyılda Anadolu’da Türkçe’nin daha ileri bir şiir dili haline gelememesi yüzünden, şiirlerini Farsça söylemiştir. Fakat Arapça, Türkçe, hattâ Yunanca şiirleri de vardır. Mesnevisinde “Eğer bir Türk seslenirse, der; Tanrı korusun, köpek değil, erkek arslan bile kan kusar.” Bir yazısında “Aslem Türkest egerçi Hindû gûyem” yani “Her ne kadar Farsça söylüyorsam da, aslım Türk’tür” der.

Mevlânâ’yı yeryüzünün en büyük şairleri arasına koyan eseri, 40.380 beyitli büyük şiir külliyâtıdır. Gazel ve rubâî’lerinde, sonsuz bir lirizmle tasavvuf aşkını terennüm eder. Büyük tefekkür eseriyse, Mesnevisidir. 6 cilde ayrılmış olan bu eserde 25.700 beyit, yani 51.400 mısra vardır. Kur’an ve Hadis’ten sonra bütün İslâmî edebiyatta en çok üzerinde durulan eser, Mesnevidir. Pek çok Doğu ve Batı diline, bu arada birçok defa Türkçe’ye çevrilmiş, Türk tefekkür tarihinde derin izler bırakmıştır. En ünlü ve güzel Türkçe çevirisi, XVIII. asır başları şairlerinden Nahifî’nin manzum tercümesidir. Şöyle başlar:

Dinle neyden kim şikâyet etmede

Ayrılıklardan şikâyet etmede

 

Ölümsüz şiirleri, yüzlerce Türk bestekârı tarafından bestelenmiştir. Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Türklüğün insanlık âlemine kazandırdığı en büyük isimlerden biridir.

 

Kaynak: Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, MEB, İstanbul, 1989. S. 249-253
Yazının pdfsi için tıklayınız.

  
1294 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam204
Toplam Ziyaret1033004
Saat