• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
İLK TÜRK MİLLİYETÇİSİ Çİ-Çİ TANHU

İLK TÜRK MİLLİYETÇİSİ Çİ-Çİ TANHU

Doç. Dr. Abdülkadir DONUK

 

Üç büyük kıta üzerinde yaklaşık üç bin yıldan beri mevcudiyetini bu güne kadar devam ettirerek ayakta kalmasını bilen Türk Milleti, bu devre içerisinde 120’ye yakın devlet kurmuş ve şanlı mazisi içerisinde sayısız âdil, cesur ve bilge devlet adamları yetiştirmiştir. Tarih sahifeleri, bu Türk devlet adamı ve hükümdarlarının önce kendi ülkesini, sonra da dünyayı töre hükümlerine göre yönetme ülküsünün mücadelesi için yapılan icraatları ile doludur. Şüphesiz kendisini Türk hisseden herkes vatanına, devletine ve kültürüne sahip çıkacağı ve çıktığı için şerefli bir Türk milliyetçisidir. Çünkü milliyetçilik, ancak hakikî şahsiyet sahibi insanlarla kuvvetlenir ve millet şahsiyetli evlâtlarının gayretleri ile hamle kabiliyeti kazanır.

Millî şahsiyet ile millî iradenin kaynaşmasından da mefkureler doğar. Esasen mefkure (ülkü), belirli bir millete mahsus tarih, edebiyat, felsefe ve millî şuur ile gıdalanan, mevcudiyetini millî şahsiyete borçlu, bir yüksek düşünce olarak tarif edilmiştir. Mefkure milletçe ulaşılması gereken hedef ise millî şahsiyet o hedefe varmak için hamle temin eden güç merkezidir; millî irade de bu güç merkezini harekete geçiren itici kuvvet durumundadır. Bir milletin siyasî, içtimaî vb. sahalarında inkılâplar yapan veya ilminde, edebiyatında, felsefesinde yeni ufuklar açan mefkûreciler (yani ülkücüler), millî şahsiyet ve millî iradeyi nefislerinde birleştirmek bahtiyarlığına ermiş kahramanlarıdır.

Bu kahramanlar içerisinde Türk tarihinde ilk milliyetçi olarak kabul edilen daha doğrusu "Milliyetçiliği devlet politikasına temel sayan” Türk hükümdarı kimdir? Sorusuna verilecek cevabın başında Asya Hun Tanhusu Çi-çi (ölm. M.Ö. 36)’nin adı gelmektedir.

Kimdir bu Çi-çi Tanhu?

Çi-çi 14. Asya Hun Tanhu’su Ho-han-yeh (M.O 58-31)’in büyük kardeşidir. Kardeşi Tanhu’luk görevinde iken kendisi devlet teşkilâtı içerisinde Sol Bilge Eliği (Sol Kanat Kralı) vazifesinde bulunmakta idi. Ancak M.Ö. 55 yılında Hunların ikiye ayrılması ve kardeşi Ho-han-yeh’in Çin’in kuzey batı sınır bölgesine çekilmesi üzerine Çi-çi Tanhu’luk makamına getirilmiştir.

Hakkında tanınmış kültür tarihçimiz Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’in hazırladığı 2 ciltlik “Büyük Hun imparatorluğu Tarihi” adlı eserinden oldukça geniş bilgi sahibi olduğumuz Çi-çi Tanhu çok cesur, bilge, askerlik taktiği yüksek, milletini iyi tanıyan ve dolayısıyla da millet tarafından sevilen bir şahsiyettir. Fakat bunun yanında kaynaklar, son derece zalim olduğunu ve tedbirsizliğini de belirtmektedirler.

 

M.Ö. 127 yılından itibaren Hunların ağırlık merkezi Gobi’den kuzeye Orhun Nehri bölgesine doğru çekilmişti. Hunlar artık eskisi gibi değildirler. Akınları duraklamış, bilhassa M.Ö. 101 tarihinden sonra 40 yıl devamınca, zengin güney batı topraklarının (Tanrı Dağları Cungarya, Turfan, Yarkent, Kuça vb.) düşman istilâsına uğraması ile devlet geliri azalmış, o zamana kadar Çin’den vergi ve hediye olarak sağlanan malî destek kesilmişti. İç huzursuzluk, idarecilerle başbuğların arasını açmağa yönelen kesif Çin propagandası ile gittikçe derinleşiyordu. Hun prenslerinin birbirleri ile olan anlaşmazlıkları mücadeleyi şiddetlendirdi. İktisadî darlık ve askerî "güçsüzlük karşısında, maddî yardım temin edilir düşüncesi ile çıkar yol olarak, Tanhu Ho-han-yeh’in Çin himâyesini isteme meyli durumu büsbütün karıştırdı.

Bu duruma şiddetle karşı çıkan Çi-çi kardeşinin fikrini kabul etmedi ve onun Tanhu’luğunu tanımadı. Mesele Hun Devlet Meclisine getirildi. Meclis’te ağır münakaşalara yol açtığı belirtilen tartışmalarda Hun büyüklerinin hususiyle Çi-çi’nin konuşması ve verilen sert cevaplar, yalnızca Hun tarihinin değil, bütün Türk tarihi ile Dünya tarihinin de en büyük ibret vesikalarından biridir. Bu vesika Hunların devlet, millet ve istiklâle verdikleri önemi gösteren bir belgedir. Çin yıllığı Ts’ien Han-shu Hun Devlet Meclisinde yapılan şu konuşmayı nakleder;

"Bu olamaz! Bizler gelenekleri cesaret ve güçlülüğü, kök ve temel olarak bir üstünlük ve bir onur meselesi olarak kabul ederiz. Başkasına bağlanıp, ona hizmet etmek ise aşağılıktır. Bizler (Hunlar) at üzerinde yapılan savaşlar ile devletimizi derlemiş ve kurmuşuzdur. Mücadele için binecek atlarımız, korunacak toprağımız ve yürütülecek devletimiz, kavimler üzerinde şerefimiz var. Henüz savaşarak ölmesini bilen yiğitlerimiz var. Çin gerçi bu gün bizden güçlüdür. Fakat Hunları kendisine bağlayıp, diz çöktüremez. Bize taaa atalarımızdan gelen devlet idaresini niçin bozalım? Çin’e bağlanarak. Çin’e niçin hizmet edelim? Bazı eski Hun Tanhularına kızdığımızdan dolayı, gülünç mü olalım? Biz dirlik ve düzenimizi belki bu yolla bir süre kurabiliriz. Fakat yüzlerce kavim üzerindeki üstünlüğümüzü yeniden nasıl kuracağız?”.

İşte Hun Devlet Meclisi’ndeki bu konuşmasından dolayı Çi-çi “Dünya tarihinde milliyetçiliği devlet politikasına temel sayan ilk devlet adamı” kabûl edilmiştir.

Bu hadiseden sonra Tanhu Ho-han-yeh'in kendi fikrinde direnmesi Hun'ları ikiye ayırdı (M Ö. 55). Tanhu'luk makamına yükselen Çi-çi karşısında duramayan Ho-han-yeh, kendisine bağlı kütlelerle birlikte Çin’in Ordos bölgesine yerleşti (M.Ö. 54) ve ölümüne (M.ö. 31) kadar bu bölgede Çin’in hâkimiyeti altında faaliyette bulundu.

Devletini güçlendirmek ve İktisadî imkânlara kavuşturmak bakımından hakimiyetini batıya doğru yaymayı uygun gören Çi-çi Tanhu M.Ö. 51’de harekete geçti, önce Tanrı Dağları'nın kuzeyi Isık Göl havalisindeki Wu-sun’ların mukavemetini kırdı; Tarbagatay bölgesindeki Oğurları daha kuzeydeki Kırgızları ye İrtiş etrafındaki Ting-ling’leri tâbiyetine aldı. İki yıl içinde kazandığı bu başarılardan sonra, Wu-sun akınlarının tedirginliğinden kurtulmak isteyen Kangkü kralının arzusu üzerine Aral Gölü’ne kadar bütün batı bölgesini idaresi altına alarak geniş Orta Asya Hun İmparatoruluğu’nu ihya etti. Çi-çi hükümetinin kuzey Moğolistan'daki ağırlık merkezini de Çu-Talas Nehirleri arasına kaydırarak orada etrafı surlarla çevrili yeni bir başkent inşa ettirdi (M.Ö. 41) ki böylece mevkisi dolayısıyla İran, Afganistan, Hindistan, Doğu ve Orta Avrupa kıtaları bakımından Asya tarihinin bundan sonraki gelişiminde sürekli tesiri görülecek olan Türkistan sahasına, Türk halkının iyice nüfuzunu sağlamış oluyor (Batı Hunları) ve Fergane, Belh havalisini kendisine bağladıktan sonra, Çin kaynaklarına göre. An-si bölgesini yani güney batı sınırlan taaa Anadolu'ya kadar uzanan Parth imparatorluğunun kuzey doğu kısmını zapt etmek için planlar hazırlıyordu.

Fakat Çi-çi’nin hakimiyeti uzun sürmedi. Toprakları çok genişti ve Hun Devleti bu bölgelerde henüz iyice yerleşmiş idari nizamı kurmuş, tâbi kütleler ve komşuları ile normal münasebetlerini geliştirmiş değildi. Çi-çi'nin harekâtını adım adım takip eden Çin Wu-sun'ları Kang-kü devletini kendine çekmeği bildi ve derhal saldırıya geçti. Etraftan aldıkları yardım ve

bin kişi civarındaki orduları ile baskın şeklinde Hun topraklarına girerek süratle ilerleyen Çinliler tarafından kuşatılan, Talas ırmağı üzerindeki, surlu Hun başkenti tamamıyla tahrip edildi (M.Ö. 36). Başkentte hayrete değer bir müdafaa yapılmış, sokaklarda kanlı savaşlar verilmiş, hatta Tanhu’luk sarayı içinde oda oda çarpışılmış ve Çi-çi, oğlu ve hatunları dâhil, saray mensuplarından 1518 kişi ellerinde kılıç devletleri uğruna hayatlarını feda etmişlerdi.

Görülüyor ki, Çi-çi'nin ölmeden önceki gerçekleştirmek istediği hedef, yalnızca Batı'da bir “Batı Hun Devleti" kurmak değil, güçlendikten sonra, Orhun’a da hücum ederek “Orhun’dan başlayıp, İran ve Volga kıyılarını da içine alan büyük bir Hun imparatorluğu" tesis etmek idi. Fakat tedbirsizliği, yerleşik hayata geçişi, Hunların binlerce yıllık askerlik taktiklerini bırakarak kale savunmasına girmiş olması, yerli halkı taklit ederek yaya birlikleri kurma, her şeyden önce büyük Hun kütlelerinden uzakta bulunması, onun lâyık olmadığı bu acı sonu hazırlamıştı.

Bütün bunlara rağmen Hunlara ve Orta Asya kavimlerine, “Batı yolunu açmış ve öğretmiş olması" onun adını sonsuzluğa kadar unutturmayacaktır. Bunun yanında şüphesiz atası Tanhu Mo-tun'dan aldığı yüksek seciye ile beraber “Dünya tarihinde milliyetçiliği devlet politikasına temel sayan ilk devlet adamı” olmak şeref ve sıfatını taşıması da biz torunlarına gurur vermektedir.

 

Abdülkadir Donuk, İlk Türk Milliyetçisi Çi-Çi Tanhu, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Mart 87, sayı 3, s.44-45.

Yazının pdfsi için tıklayınız.

  
7365 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam261
Toplam Ziyaret1033061
Saat