• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Görsel Destekli Tarih Videoları Sesli Tarih Menüsünde
    • Özgün Tarih Materyalleri
    • Tarihi Fıkralar
    • Tarih Yazılısından İnciler
    • Tübitak Tarih Proje Örnekleri
    • Sınavlar Bölümünde Bilgilerinizi Test Edebilirsiniz
    • Peygamberimizin Hayatı ve Örnek Ahlakı
    • KPSS Sunuları Yenileniyor
    • Bulmacalarla Tarih Öğreniyorum
    • Tarih Sunuları için tıklayınız.
    • En güncel tarih sunuları burada.
Erbaa’da Kısa Bir Tarih Turu

 

    Bir Pazar günü Kale Boğazından (halk tabiriyle) ya da Boğazkesen Köprüsünden Talazan Köprüsüne kadar bir tarih turuna çıkalım dedik. Yaklaşık üç saat süren bu yolculuğumuzda Boğazkesen Köprüsü, Boğazkale, Kilise Suyu ve Yeköprü’yü ziyaret ettik. Talazan Köprüsü ile turumuzu tamamladık. Bu güzergah aynı zamanda Evliya Çelebi’nin ifadesi ile Uluyol (İpek Yolu) olarak adlandırılmıştır. Evliya Çelebi, Erbaa’dan beş kez geçtiğini o ünlü eseri ‘Seyahatname’ de yazar. Doğanyurt’un hemen altından geçen ‘Ulu Yol’ Evliya Çelebi’ye göre sultanların ve ordularının yoludur. Fatih Sultan Mehmet Trabzon’u aldıktan sonra bu yoldan İstanbul’a dönmüş ;Yavuz Sultan Selim Han Çaldıran Seferi dönüşü Niksar üzerinden Amasya ‘ya bu yolu takip ederek geçmiştir.

    Kale Boğazında ilk karşımıza çıkan Kale Köprüsü ya da Boğazkesen Köprüsüdür. Yeşilırmak (İris) ve Kelkit (Lykos) nehirlerinin birleştiği noktada yer almaktadır. Köprünün sadece ayakları yer almaktadır. Gittiğimizde suyun içerisine masa ve sandalyesini  koymuş iki ziyaretçi bölgenin manzarasını ve ayaklarını batırdıkları suyun zevkini çıkarıyordu, hatta daha sonra üç kişilik bir ekip daha geldi, aynı uygulamayı onlarda yaptılar. Bölge tarih ve doğanın iç içe olduğu bir mekan, ancak etraf maalesef çok pis. Bölge çok albenisi olan bir yer haline getirilebilir, böyle bir mekanın perişan hali insanı üzüyor.

    Oradan hareket ettik ve yaklaşık iki km kuzeyde yer alan kaleye ulaştık. Kaleye, eski kale köyü yerleşim yerine ait olan mezarlığın kuzey tarafından rahatlıkla çıkılabiliyor. Halk tarafından ’’Karalar Kalesi" olarak da bilinir. Bölgeyi ele geçiren Pont Kralı VI. Mithridat Opador burada bir kale, önüne de kendi adına "Opadorya-Eupatorya” adı ile bir şehir kurmuştur. Fakat bugün için Opadorya kentinden hiçbir iz yok. Sadece söz konusu kalenin bazı duvarları ayakta kalmayı başarabilmiştir. Kalenin kuzey ve doğusu sarp bir yarla çevrili. Kalenin üstü bu mevsimde otlarla doluydu. Bazı yerlerde de çukurlar vardı. Muhtemelen defineciler tarafından kazılmıştı. Önceki yıllarda kalenin yakınlarında definecilerin yaptığı bir kazı sonrası, avcılar mezar odasına rast gelmişlerdi. Arkeolojik kazı yapılabilecek bir alan aynı zamanda. Çünkü bölge Pontus ve Roma İmparatorluğuna merkezlik yapmış bir bölge.

    Erbaa’nın Doğu Roma İmparatorluğu’nun idaresi altına girdiği dönemde, İmparator Pompey tarafından şimdiki ‘Boğazkesen’ mevkii, ‘Magnapolis’ olarak değiştirilmiş ve hükümet bugünkü Hayati (Doğanyurt) Bucağı’na bağlı ‘Emerya’ (Emeri Bağpınar) Köyü’ne taşınmıştır. Bundan seksen yıl sonra da hükümet merkezinin Neosazara’ya (Niksar) nakledilmiş olduğu bilinmektedir.

   Amasyalı ünlü coğrafyacı Strabon, Neosazara (Niksar) ve Pontöksen(Taşova) arasında bulunan ‘Fonorova’yı, Pontus’un en güzel bir parçası olarak nitelendirmiştir. Ayrıca ‘Liküs’ (Kelkit) ve ‘Iris’ (Yeşilırmak) sularının geçtiği bu geniş ve verimli vadinin zeytinyağı, üzüm, şarap ve hububatları ile ünlü olduğunu kaydetmektedir.

     Kaleyi gördükten sonra tarihi ipek yolu güzergahını takip ederek Emeri (Bağpınar) Köyüne geldik. Emeri Köyünde Kaya Mezarlarını aradık, fakat bulamadık, Simeri kalesini de zaman kısıtlı olduğu için mecburen pas geçtik. Kilise Suyuna geçtik.

     Kilise Suyu, Geleğin (Çamdibi) köyünün bir kilometre kadar aşağısında bulunan bir kaynak suyudur. İçinden bir değirmen döndürecek kadar su çıkmaktadır. Suyu gayet berrak ve temizdir. Gözenin bulunduğu kısmın önü açıktır. Üzeri kubbemsi bir yapı ile örtülmüş, ön tarafı suyun akışına göre düzenlenmiştir. Eskiden önünde demir kapısı olduğu söylenen bu suyun, Roma Dönemi kaynak tapınaklarından olduğu sanılmaktadır. Çünkü, Roma Dönemi ile ilgili eserlerde, Roma imparatorluğu tapınaklarından bazılarının doğrudan doğruya kaynak tapınakları olduğu belirtilmektedir. Bir başka işaret de bu tapınaklarda özellikle su kaynağının yapının içinde olmasıdır. Oradan Yer Köprüye geçtik.

      Yer Köprü, Manas (Pınarbeyli) köyünün mezrasında Uluyol (İpekyolu) üzerinde bulunmaktadır. Çeşitli zamanlarda tamirat gören köprünün Bizanslılar zamanında yapıldığı sanılmaktadır. Dar bir geçitte, geçidin iki tarafıyla aynı seviyede olduğu için “Yer Köprü” diye bilinmektedir. Köprü, tek kemerlidir. Köprünün kuzeye bakan tarafında, kemerin en üst taşında bir “haç” işareti bulunmaktadır. Defineciler bu işareti, bir define işareti sanıp, ayaklardan birini tahrip etmişlerdir. Köprü köylüler tarafından onarılmıştır. Ayrıca köyün. İnkaya mevkiinde karşılıklı iki kayaya işlenmiş, saz çalan bir erkek ile çulha dokuyan kadın figürleri de bulunmaktadır. Bölgede Roma döneminden kalma Roma yolları üzerinde yer alan mil taşı bulunduğu kaynaklarda yer almaktadır. Yer Köprüden sonra Talazan’a ulaştık.

    Gümüşhane'den doğan ve Erbaa Ovasını sulayarak Talazan Boğazına gelen Kelkit Çayının üzerinde konumlanan Talazan Köprüsünün, Danişment özelliklerini yansıtan bir yapı olduğu düşünülüyor. Köprünün mimari üslubunu değerlendiren bazı kaynaklara göre ise 13. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği tahmin ediliyor. Bu da Selçuklu mimarisinin etkisine işaret ediyor. 1942 depreminde hasar gören, daha sonra bir kemeri yıkılan köprünün uzunluğu 134 metre. TBMM’nin 24.11.1954 tarihli birleşiminde Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan’ın Nafia (Bayındırlık) Vekili’ne Talazan Köprüsü ile ilgili soru sorduğunu, soruda köprünün depremler sonucu  tahrip olduğu, 21 kadar köyün ulaşımının sağlandığı köprünün ne zaman tamir edileceği ifade ediliyor. Nafia (Bayındırlık) Vekili’nin verdiği cevapta 1954 yılı içerisinde bir ekibin gönderileceğini ifade ettiğini görüyoruz. Sel sonucu tahrip olan bölüm, demir konstrüksivonla birleştirilerek köprünün bütünselliği sağlanmış. Buzköyü’nün çevre köylerle ulaşımını sağlamaya devam eden kesme taş köprü, birçok kez sel taşkınlarından zarar gördü ve her seferinde yeniden onarıldı. Duvar örgüsündeki farklı taş işçiliklerine bakarak bu onarımları kolayca ayırt etmek mümkün. Köprünün 2009 yılında başlayan onarım çalışmaları sona ermiştir.

     Bu tarih turunda maalesef tarihi yapılara ve yapıların bulunduğu bölgelere yeterince hassas davranılmadığı ve çevrelerinin de çer çöpten geçilemediğini gördük. Sadece Geleğin (Çamdibi) Köyünde yer alan Kilise Suyunun etrafı temizdi. Köye konulan levhalar sayesinde bulmamızda kolay oldu. Bu konuda duyarlılıkları için teşekkür ederiz.

 

 

Arif Özbeyli-Emekli Tarih Öğretmeni

 

  
912 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam33
Toplam Ziyaret1039924
Saat